13 Haziran 2017 Salı

Anlatı- Ne Bir Veda Ne Merhaba

"Merhaba"laşmadık çünkü Farsça "benden size zarar gelmez" 
anlamına gelen bu kelime ikimiz için de geç kalınmış bir selamdı.
Zirveye çıktım. Birini mi bekliyordum?
Evet, hep kaybedip durduğum benliğimi ve buna bir şekilde bahane ettiğim onu.
Geldi, gelmez sandım. Haklı bir kızgınlık vardı yüzünde, düzgün bir açıklama bekliyordu. Ben ise güzel manzaraya aldandım.
Söyleyeceklerimi unuttum, takıldım, sendeledim...
Nasıl tanıştığımızı dahi zor hatırladım. Çağın vebası teknoloji ve  internetteki kurmaca kimliklerimizle gerçek hayata ayak uydurmak zor oluyordu hayli. İşte ben de o sıra kaybetmişim kendimi,
kimse de dememiş "nerelerdesin" diye.
Sonra bir gün öylesine bir salı, aklıma esmiş denemişim şansımı, sığınmışım bir selama. Hem de hiçbir muhabbet ummazken kimselerden.
Ben artık ummadığım şeylerden daha çok korkuyorum "ne olacak sanki" dediklerimden. Çünkü en çok onlar zarar veriyor bana en çok onlar incitiyor.
Saklanıp bir kimlik altına, yeni bir dünya kurmuşum, kurgusu benden, replikler hale tavra uygun içimden gelen, karşımda sıkkın ve savurgan bir adam.
Evet yalan söyledim ona, sırf biraz daha kalem oynatabilmek için e sonra mürekkep bitti tabi. Bu mürekkep lekesi sıçramasın diye kalbime, bir yanlışım benliğimden eksiltmesin diye çıktı gün yüzüne, söyleyiverdim her şeyi.
Keşke savunmaya ihtiyaç duymasa diyorum insanlar, böylesi saçmalıklar için. Saçma şeylerin bir açıklaması var mıdır?
Vardır tabi ama en az kendi kadar saçmadır. Öyle değil mi?
Ben de saçma biriyimdir, her zaman herkesin gittiği yönün aksine giden,
"erkekliğe sığmaz" diyenlere kızıp bazı durumlara karşı "yakışık 
alır mı bu sana" diyerek kendini kısıtlayan,
dünyada mükemmeli arayan ama varlığına inanmayan,
insanları sevmemin bütün zorluğuna rağmen olması gerekenin bu 
olduğuna inanan falan filan...
Saçma sapan ben, öylece kopmuşum yaşamdan.
Şu simülasyon dünyanın içinde içten gelen bi haldi bu,
evet gizlendim ama her düşündüğümü de söyledim. Konuştum 
konuştum... Evet dedim kandırdım seni, senden önce kendimi. 
Nasıl bir aldanıştı bu bir bilsen… Yol da bitmek bilmedi.
Olsun. Hala yol güzel, hava sıcak, ben saçma. Ne işim var yahu 
benim orada? Yazdık bir kere, yaşayacağız.
O haklı olarak tepkiliydi.
"Evet, evet haklısın da hiç mi yalan söylemedin?
Sana yapıldığında mı anladın bu kadar can yaktığını?
Hiç  bir arkadaşın yanında yalan söylerken uyardın mı onu susması 
için?" diyemedim.
Ben uyarırdım oysa... Yürüdük, durduk, susadık, susmadık...
"Ben neden doğru düzgün konuşamadım ki?" şimdi şimdi 
anlıyorum savunma mekanizmamı.
 "Ne alay eder gibisin" dedim içimden ama aynı tavır yol boyu devam tabi.
O konuştu mu konuşmadı mı bilmiyorum.
Şimdi düşününce ben onun yerinde olsam susardım diyorum. Ne diyeceğim ki? Hiç.
Yol bitiyor her şey gibi, bir tek yeşillikler kalıyor onlar da gitmesin zaten.
Evet, belki de daha cesur bir son yazılabilirdi ama ben korkaktım, o da korkaktı.
Çünkü kimsenin birbirini tanımak için yoktu cesareti.
Sığındığımız bu korkaklık hatırımıza düştüğünde -olur da düşerse- 
"keşke" demeyeceksek her şeye rağmen biz "hoşça" kalmışız demektir. Yanlış anlaşılma olmasın bu ne bir veda ne merhaba.

Ben o yolda tek başıma yürüdüm.

5 Mayıs 2017 Cuma


 ÇOK SONRA 


Çok sonra anlamıştım oysa
Çok geçmeden anlamam gerektiğini
Hiçbir şey ve hiç kimse
İçimizdeki o temiz dünyada 
Hayal ettiğimiz gibi değildi
Çok sonra anlayacaktık hep
İnançlar yıkılıp
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak denilecek kadar
Çok sonra
Ne de güzel inanır
Ne de güzel bakardık hayata
Kötülüğün varlığını bilmezdik 
Bilmezdik ağlayanın yanında gülmeyi
Bilmezdik can nasıl acıtılır
Bile bile nasıl kanatılır
Bilmezdik, bilmezdim
Taki bir maskeyi gerçek sanmadan önce
Bir maskeye 
Asılsız bir isme anlam vermeden önce
Çok sonra anlayacaktık hep, çok sonra
Ve korkacaktık 
Artık maskelerde yüz değil
Yüzlerde maske arayacak
O yıkılan inanç duvarının altından
Bilinmeyen bir zamana kadar çıkamayacaktık
Ve bir daha asla inanamayacaktık
Çok sonra 
Yaşamayı unutacak ve 
Böylesi bir yerde
Böyle bir yarayla
Yaşama direnmek yerine
İyileşmeyi reddetmiş olacaktık
Çok sonra 
Ölmüş olacaktık
Çok sonra anlaşılacaktı
Sözlerin kurşundan daha hızlı can aldığı
Anlaşıldığında 
En kötüsü bir kahvenin bile hatırı olmayacaktı.






30 Aralık 2015 Çarşamba

İnsanlığımız

 Hangi düşlerden uyanırsak uyanalım,
 Daima aynı sabaha açılır gözlerimiz 
 Ve biz aynı düşlerden aynı düşmelere yol alır,
 Sendeleye sendeleye ölüme doğru koşar adımlarımız.  
 Susar sessizlikte feryat figan ölür, 
 Feryat figan ölür insanlığımız...




                                                            Öneri İllüstrasyon



En sevdiğim sürreal
En sevdiğim sürreal

6 Ekim 2014 Pazartesi

Üzülebilirim , Üzebilirim...

Bilmediğim birçok şey olabilir, bildiklerimin yanı sıra
Hayatım bir film şeridini andırıyor olabilir
Her zaman aynı rolü sergilemek zorunda değilim.
Kendimi arayışımda her şey yolunda gitmeyebilir.
Bu hayatın göz ardı edilemez bir kuralıdır.
İçimde binlerce fırtına koparken,
Siz yalnızca gözlerimde kalanı görebilirsiniz.
İçimden geçen sözlerin ne kadarını bilebilirsiniz ki?
Yanılabilirim, hata da yapabilirim,
Hiç hata yapmadığınızı söyleyebilir misiniz?
Kime göre yanlış, kime göre doğru?
Yalnızca benliğimdeki etkileri bilebilirim. Milyonlarca insanın hangi sözüme, hangi anlamı kattığını nereden hesap edebilirim ki? Yaşamadan nereden bilebilirim? İmzamı taklit etmeyi bırakıp, Bir kez olsun anlamayı deneseniz, Tarafsız bakmayı, Yargılamadan önce anlamayı, Bir kez deneseniz bekli de huzurun derinliklerinde bir köşede sohbetimize devam edeceğiz… Sözlerimden ve gözlerimden arda kalanı bırakın yaşayayım içerimde Ve bırakın beni araştırmayı. Ben benim, hatta en az sizin keşfedemediğiniz kadar kendimi keşfetmiş değilim. Hala söylemek istemediğim sözleri sarf edebilir, Yapmayı aslında hiç istemediğim şeyleri yapabilirim. Üzebilirim, üzülebilirimVe üzülebildiğim sürece hiçbir şey için geç kalınmış değildir.

2 Eylül 2014 Salı


Tüm yıkıntıların arasında, bir tuğla daha eklemeye benziyordu harcın üzerine umut.
Umut, güzel olan her şeye açılan kapıydı bilirdik, lakin beynimizde güzel olan her şeye kapalı olan kapılarımızın varlığından habersizdik.
Tutunurduk öylece yapmayı en iyi bildiğimiz şeye, tutunurduk satırlara tutunurduk ki tutunmasak ölecektik. Duracaktı nefesimiz yaşadığımızı hiç bilmeyecektik.
Zor olanı mı seçmiştik belki? Belki de biz es geçmedik hayatı, geçemedik. Hiçbir zaman "dur" "yerinde kal" "müdahale etme" "içerinin sesini dinleme" diyemedik.
Dilimiz lal oldu kaldı. Biz satırlarda konuştuk,çığlığı bastık.
Zaman zaman hayata aldandık. Aldanmak zorunda kaldık. Mecburi kaçınılmaz hayatımızı yalandan da olsa yaşadık. Yaşamaya çalıştık. Lakin o dünyada hiçbir zaman biz olmadık.
Biz yalnızca burada satırlarda iki soluk arasında, hep bir çıkmaz sokağın başındaydık. Benliğimizi koruma mücadelesinden, kelimelerimizin masumiyetinden ve gayesinden sapmamak için yeterince güç sarf ettik ve ömrümüzün sonuna denk ne kadar kalmış ise gücümüz pes etmemecesine hepsini sarf edeceğiz.
Kimse bilmeyecek kimse anlamayacak belki bizi ama biz birbirimizi asla terk etmeyeceğiz. Birbirini terk etmeyen tek sevi olacağız. Sırtımızı dönmek yerine hep sarmaş dolaş uyuyacağız, şiirlerim.
Hayatı güzel kılanı aramak yerine olanı güzel kılacağız. Öyle anlamlar yüklemeye devam edeceğiz ki bir gün gerçekten mutluluktan öleceğiz. 
Kendimi bildim bileli bir tek şey vardı istediğim.
Bir gün göçüp gittiğimde bu dünyadan arkamdan ağlayan satırlar bırakmaktı. Bir kitap yazdım hayat elimden aldı, elimde izi hiç geçmeyen bir yara bıraktı. Korktum yazmaktan, yazmaktan değil de kaybetmekten. Bedenimi uyuşturan güçteki o acıyı tekrar yaşamaya gücüm yok diye uzunca zaman sustum size, özleşmiştik ama gelemedim. Korkum, dilim gibi içerimin sesine de kilit vurmuştu.
Ölümü işte ilk kez o anda tattım. Affedin beni, o zaman zarfında bıraktığım için sizi ama döndüm işte hiçbir şey için geç değil. Ömrüm yettiğince dileğim için mücadele edeceğim.


Bu kez dileğimi gerçekleştirmek için döndüm fazla uzak kalamayacağımı da zaten biliyordum. Size can veren kalemim bir gün dönmemecesine gittiğinde siz kalacaksınız ve ben olmayı en çok istediğim şeyi olmuş olacağım. Ölümsüz bir yazar olarak burada kalacağım. 

Ayımça.

8 Şubat 2014 Cumartesi

Mesele

  Kıyasıya bir mücadele içindeyim.
  İçindeyim ve kazanmak mühim değil.
  Peki ya neden diye sorabilirsiniz.
  Neden bu harp bölgesinde yaşamaya devam ediyorsun?
  Yaşıyorum çünkü yaşamak bu.
  Yaşamak, savaş mahallerinden uzaklaşmak değil.
  Yaşamak,acıyı reddederek, gerçekleri inkar ederek kazanılabilecek bir savaş değil.
  Aksi olduğunda kazanılacağı da söylenemez.
  Kazanan ya da kaybeden yoktur.
  Yalnızca huzurla alınabilecek nefes vardır.
  Esas olan o nefesi alabilmektir.
  Nefes almak hayatta olduğumuzun değil, hayatın bir gün biteceğinin göstergesidir.
  Mesele anlamsız savaşmakta değil, mesele kazanma hırsı.
  Mesele kaybetmek değil.
  Kazanmak istemediğin sürece kazanan olacaksın.
  Anlamsız savaşlarda yorgun düşmektense
 Ölüm adına yaşadığın sürece bil ki,
  Bu hayat oyunun da kazanan olacaksın.
  Ödül huzurla alınan bir nefes.
  Ve unutma huzurla nefes alan insanlar vakti geldiğinde ölümü de huzurla karşılarlar.
  Mesele görebilmekte...
 Mesele her şeyden önce sonu sevebilmekte...

29 Eylül 2013 Pazar

Her film bir ölüme hediyedir...

Bir şiir düşünün böyle kocaman tüm gidişlere armağan ya da bir şarkı yol gözleyenlerin sırtını sıvazlayan.. Bir film kadar olur mu bilmem.. elbette ki bir söz bazen de bir melodi anlatabilir bizi ama kelimenin bittiği yerde filmler girer devreye. Bir çocuğun size gülmesiyle, birinin size çocuğun gülüşünü anlatması aynı şeyler değildir mesela. Görmek daha etkilidir bence. Bir film düşünün sizi düştüğünüz an ayağa kaldırıyor hatta bazen düşmenizi engelliyor bazen de düşürüyor sizi derin düşüncelere... Bir anda aklınıza gelip yüzünüze gülümseme veren, filmi gördüğümüz anda aklımıza gelen insanlar, keşke bu filmi ben yazsaydım dediğimiz filmler olmuştur elbette... Evet evet var böyle filmler.. Ama mutsuz biten filmlerin ardından dökülen yaşlar filmlere ait değildir her zaman. Kendi hayatından kesitler görenlerin, bu hayatları yaşayanların olduğunun farkına varanların, sonunu yaşamadan önce bilenlerin ve mutlu sona ulaşamayacak olanların gizleyemediği yaşlardır bunlar.Ölüm vardır bilinir. Hatta bence her film bir ölüme hediyedir.Ölüm canı değil, cananı alınca hayat yaşamı terk eder.Ölüm vardır unutmayın daha dün aldı bizden şiirlerini dinlediğimiz, filmlerini izlediğimiz o adamı.Ölüm zamansız alır.Söylenmemiş ne kadar sözünüz varsa söylemeyi ertelemeyin.Toprak söz işitmez bunu aklınızdan çıkarmayın.

Ölüm affetmez...
Andrey Tarkovski